HAKK'A DÂVET Bekir Sıtkı Karaduman


Künye: Hakk'a Dâvet, Bekir Sıtkı Karaduman, Kalkan Matbaacılık, 2007, Ankara.
ISBN: 978-9944-5887-4-4

Not: Eser bütün okuyucuların istifadesine sunulmuştur. İlmî çalışmalarda kaynak göstermek kaydıyla alıntı yapılabilir. Eser, telif yasası çerçevesinde koruma altında olup basılmış olarak da dağıtımı yapılmaktadır. Hiçbir sûrette kısmen veya bütünüyle başka ad altında çoğaltılamaz, tekrar basılamaz, menfaat karşılığı dağıtımı yapılamaz. Eserden edinmek isteyenlerin ibadetler@gmail.com adresine e-posta göndermeleri rica olunur. Kitaplar kargo bedeli alıcıya ait olmak üzere yurt içi ve yurt dışına gönderilir.

HULÂSATÜ'L-KUR'ÂN ve HULÂSATÜ'L-İSLÂM
NAMAZ ORUÇ HACC ZEKÂT CİHÂD yeni
NASİHAT-I İSLÂMİYYE

YIKMA GÖNLÜNÜ KİMSENİN
TEŞRİF-İ Mİ'RÂC
SIRR-I VESÎLE

Bilinmeyen kelimelerin üzerine çift tıklayınız. (Açılacak pencerede kelimenin mânası görülecektir. Türkçe karakterden dolayı mânası çıkmayan kelimeleri penceredeki kutucuğa yazmanız yeterli olacaktır.)

LUGAT A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

HAKK'A DÂVET 1

Yok mu bu nesli kurtaracak bir rehber-i hakikat
Yoksa kalmadı mı bu asil millette bir sadâkat
Neden uyuyorsunuz, nedir bu gâyesiz çalışma
Olmayacak mı aranızda İlâhî bir anlaşma

Gönüller dönmüş hep batıya, bakımsız kalmış bu şark
Memlekette geçer akça ya dolar ya da birkaç mark
Birleşelim, bünyemizden kuralım altınla kader
Garbın maksatlı parası elbette perîşân eder

Doğmamıştır güneş garbdan, doğmayacak inşaallah
Böyle bir zanna düşmemektir aklımca ancak felâh
Düşün ne zillet, senden olmayana etmek ilticâ
Ne hakîr bir zümredir ki, din onlarca bir irticâ

Tarihî hakîkattir, dayanır KUR'ÂN mânâsına
Sakın ha güvenme dostum kendinden bir başkasına
Daha çok yakın tarihin, neler geldi başımıza
Bugünkü garb değil mi su döken pişmiş aşımıza

HAKK'A DÂVET 2

HAKK'A DÂVET 2

İşte o fikri yaşayan o sefil ithal malları
Senelerce anlattılar çok çirkin garb masalları
Uyan ey asil millet, yüz verme ahfâdına garbın
Açılsın artık ufkuna imparatorluk kanadın

Ne zelîl insan var ki oldular sükûtunla ihyâ
Ne kadar alçaldı ki kıymet verdi leşten sîmâya
Böyle bir zihniyyet ki götürdü seni her fenâya
Alçalmadın ise sen eyleme bunu hiç himâya

Her sel götürür her ne olursa önüne geleni
Tutmazsan sağlam bir el, götürür elbette ki seni
Verelim elimizi İlâhî ip olan KUR'ÂN'a
Çünkü dâimâ muhtâcız biz gerçek olan îmâna

Her zaman keyfiyyet esastır, kemmiyyete bakılmaz
Îmân zırhına bürüneni atom dahi sarsamaz
Terk ettik Hakk dostu olan ehl-i îmân her kâmili
İşte zillet-i İslâm'ın budur yegâne âmili

Sana elbette dost olur mücehhez olan îmânla
Gayriye sakın meyletme, yoktur ilgisi irfânla
Sükût mu lâzım gelir olurken ikbâlin târumâr
Uyan ümmet-i merhûme; garb mıdır edecek imâr

HAKK'A DÂVET 3

HAKK'A DÂVET 3

Tarihî sermayesi nedir garbın söyle kardeşim
Onu taklit mi, yoksa aslıma dönmek midir işim
“İlim Çin'de ise de alın” buyurmuş Resûlümüz
Meşrû olarak elbet kâfî gelir bu rumuzumuz

Bu demek değil aslâ temâşâ etmek çalışanı
Ne de alkışlamak değil ona yanlışça koşanı
Tut, irfân-ı ışık elinde, sarıl îmânla ona
Hasbe'l-beşer terk edersen farz olur aramak sana

Garbın malzeme-i ifrâdına verme aslâ bir yer
İktisat cümlesi bundadır, Habibimiz bunu der
Fabrikayı kurmak değil, malzemeyi imâle bak
Olursa malzeme imâl, fabrika kurulur mutlak

Açıkça söyleyim bunu, o ilmi almaya çalış
O ilm-i ferâsetle her türlü imâllere alış
Bu rumuz-u hakîkatte pek çok ışık daha vardır
Biri de erbâb-ı ilmi nerede olsa almaktır

Hep taklide çalıştın, vermedin hiç hocaya kıymet
Bu azîm hatâ yüzündendir çektiğin bunca zulmet
Köle oldun nâmertlere, göz kapadın fazîlete
Değiştin KUR'ÂN nurunu fazîletsiz bir millete

HAKK'A DÂVET 4

HAKK'A DÂVET 4

Düşmanını dost bilen kurdun bir tufeylî alayı
Mâl ettin bunca İslâm'a, tertip edilen olayı
Hem hâin dedin, dedirttin; insafsızca bu sözleri
Bir tarih yatıyor önünde, görmedin mi izleri

Garbın uğursuz beynine atan odur gülleleri
Uyuyan garbı uyandıran onların silleleri
Hâmisi idi onların, bugün, yarın efendisi
Bunu çok iyi bilir, sorun bir, elbette kendisi

Adı kolay, işte bir ömür, asırlardır mâzisi
Ona bu zulmeti veren yine garbın oldu isi
O sis ki, ecdâda giydirdi bu zulmet-i libâsı
Hâlâ taşımaktasın sen, ey o ahfâdın bekâsı

Uyanıp bu uykudan kaldırmazsan eğer başını
Belki bir silen bulamazsın gözündeki yaşını
“Külû veşrabû”, bu bizedir, çün bir Emr-i İlâhî
Yalnız ferdî olmayıp, hüküm içtimâîdir dahi

Yiyiniz, içiniz sizler, her helâl olan nîmetten
Çok hazer etmek gerekir, mutlaka israf etmekten
Devamla Rabbimiz buyurur: “Lâ yuhibbu'l-müsrifîn”
“Müsrifleri sevmez ALLAH”, demektir mânâsı harfin

HAKK'A DÂVET 5

HAKK'A DÂVET 5

Ne azim âyettir ki hükmeder hâline beşerin
Rağmolsan ey âdemoğlu, düzelir bütün işlerin
Yazık ki mâl ettin nefsine âmâlini şeytanın
Dön bu yoldan, kârdır, dönersen neresinden hatânın

Kullanma aslâ garbın menfaatsiz pis mallarını
Ne de kurmağa çalış hâin olan pazarlarını
Yalnız garb değil düşmanın, bunların refîki çoktur
Öyle bir açık düşman ki, görecek gözlerin yoktur

Ne dünyevî, uhrevî bir fayda vermeyen ithaller
Nâehiller yüzündendir bozuk sayısız imâller
Kasıp kavuruyor yurdu böyle insafsızca gidiş
İnsana hüzün veriyor bu manzarayı seyrediş

Bir manzarayı hakîkat ki, yanıyoruz hepimiz
Asıl elem veren hâl, çıkmayan o mâsum sesimiz
Meydanı almış her fuhşiyyat, isrâf olmuş bir alev
İşret, kumar meziyyet, fâiz olmuş bir misâli dev

Ne Hakk'a riâyet esas, ya tanımak, şöyle dursun
Etsen bunlara riâyet, sen en budala bir kulsun
Bu rolü oynayan eller, hep manikürlü tırnaklar
Alkışı şiâr bilen çoğalmış sayısız ahmaklar

HAKK'A DÂVET 6

HAKK'A DÂVET 6

Rüşvet, irtikâb, irtişâ, zimmet, ihtilâs bir sanat
Yalan, tezvir, riyâ açmış her şeyin üstüne kanat
İhtikârlar piyasada olmuş maddiyyât cellatı
Kırılmış yardım zincirinin râbıtayı halatı

Bar, saz, genelevler, randevuhâneyi rezâletler
Hâinleşmiş her göz, işlemekte âdî cinâyetler
Sûreti insan, sîreti canavarlaşmış beşerin
Adâvet olmuş metâsı ruhsuzlaşmış kimselerin

Hâline şükreden yoktur, ne ehl-i hâlden bir eser
Uzatsan hem bir yaralı el, belki kökünden keser
Merhamet şöyle dursun, ne desîseler var dimağda
Ne dostça uzanan bir el, ne de dostça göz sîmâda

Bir ses ne diyor dinle, yükselen şu minârelerden
Bu tevhîde iştirâk edecek yok mudur sizlerden
Okuyanlar duymuyor, kaldı ki uzakta olanlar
Ne kadar da kararmış kalbler, hep basîretsiz ruhlar

Sarığı başına dolanan ey vâris-i nübüvvet
Bu zillet-i İslâm'ı temâşâ etmek mi adâvet
Yok... Olamazsın bu sûret-i işâretle verâset
Gör îmân ile aslını, bu olsa gerek fazîlet

HAKK'A DÂVET 7

HAKK'A DÂVET 7

Husûsen erbâb-ı ilim, her bilene bu vazîfe
Görmelidir bu hizmeti olup tâife tâife
Çünkü emr-i bi'l-ma'rûf nehy-i ani'l-münkerdir gâye
Bu fermâna riâyettir ancak bu dini vikâye

Şerefli ümmet olarak yaşamak sırrını bilmek
Bu ulvî yol ile kâbil ancak bu şerefe ermek
Başta âlimler gelir, erdir tevhîd-i ehl-i îmân
Olmazsa tevhîd-i İslâm, bil felâkettir o zaman

İrşâd ile olmalı bozulmuş ferd-i İslâmiyye
Tevhîd-i İslâm için şarttır nasîhat-ı dîniyye
Çünkü bozulmuş amel, çıkmış gâyesinden her insan
Böyle bir mekteb-i irfâna dönmek en büyük ihsan

Kısmı a'zamîsi bizden, yoktur karışık şüphesiz
Neden olsunlar ki böyle bir nesl-i âlîmiz dinsiz
Kim bulur İslâmı huzur, oldukça kardeşin vîrân
Ne yazık yoktur hâlini, ne de derdini bir soran

Neme lâzım diyerek geçme inkisâr-ı âlemden
Uzat, tut elini, kurtulsun her zulmet-i elemden
Bu ilâhî vazîfe mutlaka farz olmuştur sana
Sakın neme lâzımmış deme, bu lâzımdır de bana

HAKK'A DÂVET 8

HAKK'A DÂVET 8

Bu bir Vazife-i Hakk ki ifâsı nurdur insana
Bu nûra sâhib olan lâyık olsa gerek îmâna
Bu terbiyeyi îmândan yoksa nasîbi hakkımız
Hâli tebdîl kılmaz bizde de şüphesiz Rabbımız

Uyan, bu îmânla daldığın şu uykuyu gafletten
Yırtarak kâbus libâsın çık aslan gibi kafesten
Bu şecaât-i îmâniyye verâsettir dedenden
Gör ne ulvî evlâdsın o fikri çıkart da zihninden

Ne şark sana uzak, ne de garb, ne şimâlin cenûbun
İslâm'ın îmân ibresi gösterir yolun kutubun
Böyle mülkü hâkimiyyet değil nefsânî istibdât
Hakk'tan ayrı düşenlere olsa gerektir bir imdât

Çünkü her hilkat-i âdem ayrı değildirler bizden
Yegâne ayrılışımız, yanlış düştükleri izden
Hilkat-i âdemden biriz, inanmak maymundan soya
Dâimâ isteriz vermeyi İslâmî renkten boya

Yolunu şaşırmış kim olursa olsun bu âlemde
Kurtarmak bize düşer, bu bir emirdir bize dinde
Çünkü der Rabbimiz bize, kurtarın siz nefsinizi
Bir de kurtarın buyurur hem ehl-i ıyâlinizi

HAKK'A DÂVET 9

HAKK'A DÂVET 9

Ehl-i ıyâl değil yalnız insanın kendi hânesi
Kubbeyi cihân altında yaşayan insanın nefsi
Dâvet eder bizi yolda kalmışları kurtarmaya
Sen îmâna hizmet et, kurtar o gidenleri aya

Her türlü fezâyı ikmâl değil âdemde mârifet
O hâl sırr-ı mükerremiyyet, o fıtrî bir âtıfet
Asıl mârifet şudur: Seni bu yaradanı bulmak
Her esmâ-i hâl içinde hem kendisiyle bir olmak

Böyle cümle-i âlemde her mahrumu hakikâtı
Aşılamak lâzımdır bu ehle tevhid itikâtı
Böyle bil vazîfe-i İslâm'ı, hizmet et Âdem'e
Çünkü Resûlümüz geldi rahmet için bu âleme

Bu rahmet, edecektir senin hizmetinle tecelli
Bu sebepten çok çalış, olmak için hidâyet ehli
Bunda edersen kusur, yıkılır ikbâl-i İslâm'ın
Bir gün gelir kalmaz senin ne şerefin ne de şânın

İşte bugünkü hâlin manzara-i fâciâ sana
Elbette azîm bir derstir bunu görüp uyanana
Garbın ahfâdını sensin yine zillete düşüren
Yine sensin o ahfâdı bu başımıza üşüren

HAKK'A DÂVET 10

HAKK'A DÂVET 10

Çünkü ıslâhına hizmet etmedin gâfil oldun sen
Senin açtığın bu yarayı nasıl kapatayım ben
Bugün bana düşen vazîfe, hazer etmektir ondan
Eğer böyle yapmaz isem, elbet korkulur sonumdan

Fakat ilm-i hak ile mücehhez her İslâmı âdem
Bu cihâd-ı İslâm'a mutlaka basacaktır kadem
Menbâ-ı cihâd pınarı akacak hep ülkelere
Arz ettiğim hazer etmek, ancak dinde âcizlere

Senin îmân ile müşerref olduğuna sebep ne
Düşün ki sen dahi borçlusun bir hidâyet ehline
Gelmeseydi neslinden bu yere erbâb-ı hidâyet
Ne sâlik-i din olurdun, belki kalmazdı milliyyet

Sen nasıl borçlu isen böyle bir hidâyet ehline
Sen de yandır her âlemi bu îmân meş'alesine
O zaman kalkar tefrika, hem bu cihândan milliyyet
Hâkim olur her şeye sendeki nûr-u İslâmiyyet

Kalkar her endişe, son verilir kavgayı İslâm'a
Sâhib oldukça bu cihân bir ehl-i tevhîd imâma
Ne masondan bir eser, ne de sosyalistten âfetler
Terk eder âlem-i İslâm'ı sayısız musîbetler

HAKK'A DÂVET 11

HAKK'A DÂVET 11

Fakat görmedi cihân ne yazık böyle bir saâdet
Nizâm-ı arz içindi hep yapılan bunca ibâdet
Gönül isterdi olsun her köşe bir mâbed-i İslâm
Hiç bulunmasın almayan felâh-ı îmân-ı i'lâm

Böyle küfrü inadın kılmış mı ilânını ALLAH
Aslâ! Fakat nereden gelecek insanlara felâh
İşte ey İslâmı vahdet alacak senden felâhı
Sensin öğretecek onlara tapacak bir ilâhı

Bilenlerle bilmeyen bir olmaz derken indimizde
Bilmeyenlere öğretmek yok mudur vazîfemizde
Sensin şâhidi azîzim bu vazîfeyi ihmâlin
Tafsîle lüzum yok, arz edeyim böylece icmâlin

Etmeseydin sen ihmâl, mümkün müydü perîşân olmak
Onlar etseydi ihmâl, kâbil mi ülkeleri almak
Görüyorsun ki azîzim sensin İslâm'ın kâtili
Hizmetin şöyle dursun, kestin varsa yanan fitili

Artık bu sitemleri unut, geçmişe mâzi derler
Sen şimdi kârına bak, artık ayarlansın giderler
Şimdi ne yapacaksın, uyanıp iyice hatırla
Bunları anlatayım dinle, ben şu kara satırla

HAKK'A DÂVET 12

Evvelâ bulacaksın sen kendine kâmil bir insan
O zaman olacaktır mutlaka bak her işin âsân
Bu insanı bulacaksın hangi iş üzre olursan
Bulmadıkça azîz dostum sana gelmez lütf-u ihsan

Gövde olmadıkça dostum olur mu dalı, budağı
Gayri yol mutlaka dostum şeytanın birer tuzağı
Her şey aslına döner, aslı da Hakk ehlinden olmak
Hakk ehline dönmedikçe kâbil mi ALLAH'ı bulmak

Kısaca bunu arz edeyim, al arıdan ibreti
Bir bey etrafında toplanmak olsa gerek hikmeti
Sen de ey ehl-i îmân toplan o sâdık etrafında
Çünkü ALLAH'ın nazarı tecelli eder zâtında

Böyle irfân-ı hakîkat delil olmadıkça sana
Olamazsın bir şeye sâhib, ne de dininden yana
İşte böylece zuhur eder tevhîd-i İslâm ancak
Arı için bir yer yok kovandan başka barınacak

Sen de ey ehl-i îmân dön kovanındaki beyine
Gaflet kalksın kafadan, bırakma her şeyi reyine
Sana hayat buradadır, olamaz başka ellerde
Her derdine devâ yine bu ellerdeki dillerde

HAKK'A DÂVET 13

Ne yazık gayri el tuttun, çekmektesin azâbını
Sana yâr mı olur sandın gayr-i İslâm âdâbını
O bey ki bağlı KUR'ÂN'a, iki cihân güneşine
İner her rahmeti ziyâ gidersen onun peşine

Böyle ziyâ-i hakîkat bağlıdır kudret eline
Elverir ki dön ALLAH'ın böyle zâtı delîline
Hakk'a dönüşün esrârı, hatta hizmetin hikmeti
Bu yoldan olur ancak, elde etmek böyle nimeti

Dâvet et sen de bu nimete her an ehl-i îmânı
Olmaz bu baharın kışı, geçmez mevsimi zamanı
Ne varsa mevsim-i baharda, olur mu kışta hayat
Odur sırr-ı kâinat, çözülür her hikmet-i âyât

Öyle kemâl-i nübüvvet ki akseder nûru sana
Ancak boyanır insan böylece İslâm boyasına
Nasıl erişirse hayata baharla her nebâtat
İnsan da bulur hayatı alarak îmânından tat

İşte bu zevk-i îmân ki verir İslâm'a vahdeti
Misâli arı gibi, eksilmez artık hiç hikmeti
Açılan bahar renkleri olur ahlâkına misâl
Dağılan koku olur elbet her hüner-i istihsâl

HAKK'A DÂVET 14

Meyvesi mürüvvettir yok artık zevâl devletine
Rabbim nasîb eylesin bu lütfu, İslâm milletine
Solmaz bu rengi baharın gelmezse mevsimine kış
Terk etmezsen o zâtı, sende de silinmez o nakış

Her güzelliği güneştense bu mevsim-i baharın
Sarıl sımsıkı Hakk'a, düşünüp azâbını nârın
Bulmazsa seni bu kemâlât bil ki hüsrandır sonun
Milletçe gel bu dâvâya, geçmeden günâhı tonun

Çünkü sırr-ı âyettir emr-i KUR'ÂN'ı fermânında
Fe men segulet mevâzînuhû hümü'l-müflihûnda
Mânayı hakîkat şudur: Kurtulur milletçe İslâm
Olursak İslâmı ahlâka biz numuneyi reklâm

Her kimin ağır gelirse hayrı Hesâb-ı Kübrâ'da
Kurtuluşu bekâ mutlak hiç azâb yoktur orada
Bu âlem de böyledir, geçeriz tûfânından Nûh'un
Milletçe binersek gemiye mânasıdır müflihûn

Tûfân bir felâket, gemiyse İslâm'ın ahkâmıdır
Bu gemiyi ahkâmın da kâmil insan kaptanıdır
Bulmadıkça böyle âmil sevki mânevî kaptanı
İmkânı da yoktur aslâ, geçmek o şedîd tûfânı

HAKK'A DÂVET 15

Felâh-ı tûfân için ya ehil kaptan olacaksın
Ya da bu gemiyi necâttan bir bilet alacaksın
İşte o zaman felâh, târife ne hâcet ki dostum
Bu söz KUR'ÂN hakîkatidir, yok deme pasaportum

Yoksa olursunuz hüsrân, yapmayın inkârı sakın
Bir kurtulan var mı gösterin o tûfânından Hakk'ın
Bir kurtulan olmamıştır etmedikçe biat Nûh'a
Ancak gelmiştir selâmet gemiye binen gürûha

İnkâra isterseniz misâl, Nûh'un evlâdı yeter
Demek evlâd da gidiyor, bu inkâr her şeyden beter
Güvenme hiçbir hâline, aslâ rütbeyi devlete
Bir kâmile edip biat, Hakk'a hizmet et millete

Binmezsek bu gemiye kalkar bizden de Hakk'ın nûru
“Ve men haffet mevazînuh”, tecellî eder “hasirû”
Mânâsı büyük hüsran olur gelirse şerrin ağır
Bu doğru sözü duymayansa olsa gerektir sağır

Düzelmeyen bir milletin elbet fâciâdır sonu
Bu öyle bir yıkılış ki kimse kurtaramaz onu
Hayatı cehennemdir böyle bir şenî cemiyyetin
Merkezi olur her cürmün, hem de türlü adâvetin

HAKK'A DÂVET 16

Nedir bu cürmü vebâlin pervâsız kanat açışı
Nedir bu zümreyi hakîrden İslâmların kaçışı
Münkire fırsat vermeyi, fitneyi teşvike âmil
Neresindedir KUR'ÂN'ın, kıldın memlekete şâmil

Ne örf, an'ane kaldı, döndün soyulmuş yumurtaya
Hem de ne azimlisin sen döndürmek için hatâya
Ayrıldı zirve-i hakîkat, kaldın eteklerinde
Terkinden bu kovanı, kalmadı bal peteklerinde

Bu korkunç hicret yüzünden örümcek yaptı yuvayı
Ne fecî âkıbet ki, ona terk ettin bu sarayı
Oldun fikrine zebûn bilmem ki ne gördün de garbin
Dön vatan-ı aslına, acısı bitmemiştir harbin

Hükümrân olduğun sarayın onlardı memlûkları
Ne yazık doldurdun saraya sayısız mahlûkları
Hem bu sarayın sâhibi, gerçek efendisi sensin
Sen iken sâhib-i hakîkî, nasıl benimdir desin

Utanç vermiyor mu bu hâl, sen gibi necîp millete
Ne kadar tahammül gösterdin böyle leşten sıklete
Kalk ecdâdı îmân ile, şaşırsın şu yalancılar
Çekilsin îmânlı ülkenden sahtekâr pehlivanlar

HAKK'A DÂVET 17

Haykırsın meydân-ı İslâm, kesilsin baykuş sesleri
Verilsin artık İslâm'a îmânlı ahlâk dersleri
Uyan ey saray sâhibi, çekilsin mahlûk-u beşer
Açıp gözünü görsene, hâin ne mezarlar eşer

Bir elinde garb tokmağı, bir elinde Rus davulu
Vuruyor nâmerd eliyle, hâlâ duyman sağduyulu
Olmuşlar ona tercüman her neşriyyât-ı matbûat
Yerleştirmiş her köşeye bir çok cereyânlı buat

Yıkıyor bu zehirli el, İslâmî ahlâkı kökten
Böyle nâkıs hâin eli hâlâ tutan bilmem neden
Senin gibi asil eldendir kuvveti isti'mâli
İşine gelmez elbet terk etmek mâsumu ihmâli

Çeksen elini habisten, bir tutanı olmaz onun
Yazık ki mesnedi oldun desîseyi oyununun
Sarıl KUR'ÂN ipine ki, bıraksın seni o rezil
O, bu ipe yaklaşamaz, böylece o olur zelil

Gördün ya azîz kardeşim, felâket nerden geliyor
Çek kulağından elini, dinle ALLAH'ın ne diyor
Sarılın halâsınız için şu benim kitâbıma
Başka yoldansa yoktur aslâ yakîn olmak zâtıma

HAKK'A DÂVET 18

Bu senin gerçek rehberin, elinde sâbit terâzin
Her eğriyi ölçeceksin, kusursuzdur hem bu vezin
Var iken elinde senin böyle metod-u ilâhî
Bağlanırsan kurtulursun, hem de yabancılar dahi

Bu mutlak felâha yaklaş, terk edip ağyârlarını
Akl-ı mîzân sâhibisin, bilmen gerek kârlarını
Hem ehl-i îmânsın üstelik, bu ruhuna müstenit
Kursun îmân anahtarı, çalışsın o kalb-i zenit

İşte o zaman anlarsın sen de her vakti zamanı
Elbet duyan artık okunan o İslâmî ezanı
Ezanı duyup da gelmemek mümkün mü bu felâha
İzhâr-ı kudret için secde etmez misin ALLAH'a

Bu secdeyi îmân ile cem olur vahdet-i İslâm
Kaçmaz mı küfrü inat, oldukça tesânüdü selâm
Sen de gel ey ehl-i îmân, bu selâmet-i beldeye
Uğrasın yolu felâhın bu zincirlenmiş köleye

Zincirlere vuran sen oldun, çözecek yine sensin
Çöz hamleyi vahdetinle, göz yaşları artık dinsin
Hani sendin zincirleri kırıp bendleri aşacak
Hani sendin zincir vuracak çılgınlara şaşacak

HAKK'A DÂVET 19

Nerde kükreyen sesin, nerde azametli cesedin
Ne yatarsın siperde, aşmak vakti değil mi bendin
O sesin yankıları hâlâ titretmekte âfâkı
Umarım o sesindir doğuran bugünkü şafâkı

Bir zamanlar hep haykırdın, gelenler olmadı âha
Ben de sana haykırıyorum, gel izimden felâha
Gel gör ki ne karanlıklar kaplamış nurlu sabâhı
Gülmüyor hiçbir çehre, kesilmiyor mü'minin âhı

İşte ufkunda kuduran bu kasırgayı habâsât
Ne sende, ne de ülkende tanımıyor mukaddesât
Bu fırtınayı âfâtın olmazsan önünde yaprak
Vesile-i necât sana sendeki İslâmî idrâk

İşte senden beklenen, budur en büyük fedâkârlık
Tercih etmezsen bunu, yıkar İslâm'ı ihmâlkârlık
Zulüm ile yaşamaz millet, ihmâllik ondan beter
İnkisâr olmaktasın, kokla sen bir ilâhî eter

Sarılıp tüpüne eterin kurtar bu mâsumları
Sonra hakkın etmez helâl asil şühedâ kanları
Çiğnetme bu ulvî İslâm'ı, hem de sâliklerini
Hem götür bâtıl millete onların dileklerini

HAKK'A DÂVET 20

Böyle inkisâr-ı hayatı imâra sensin âmir
Bildik ki topuna İslâm'ın budur ilâhî emir
İşte bu fermânını KUR'ÂN'ın sensin haykıracak
Haykırarak sönmüş kalbleri sensin tutuşturacak

Bu meş'aleyi îmânı bırakma elinden sakın
Ol müdaafâ-i îmân ki, dursun hayâsızca akın
Korkma, zulmün topu, tüfeği tıpkı örümcek ağı
Yıkamaz bir menfî fikir sen gibi îmânlı sağı

Cehd et kudret-i îmânla, zuhuruna verme zaman
Boğ kabzayı pençende, işte durur fermân-ı KUR'ÂN
İkbâline yok zevâl, etmezsen fitneye imtisâl
Sayısız İslâmî cihâdın bitmez verdiği misâl

Budur miğferi selâmet gayrisi elbet nedâmet
Bugünkü cümleyi vahşet buna en büyük alâmet
Ne şahsiyyet, ne emniyyet, ne de himâyeyi himmet
Mahsur kalmış insâniyyet yoktur samîmi bir hizmet

Karar kılmış maddiyyât, hiç yok ahlâk-ı İslâmiyyet
İlmine esir olmuştur hamiyyetsiz bir cemiyyet
Ne nâmusa, ne ahde, ne de fazîlete âşinâ
Merkez-i felâket olan çoğalmış sayısız zinâ

HAKK'A DÂVET 21

Hayâyı mahremiyyet, ne de hürmet-i İslâmiyyet
Sanki görmemiş gibi, ne kadar azmış bir cemiyyet
Bir tufeylî nasıl ki, bulmuş teselliyi futbolda
Çıkar semâlara sesi atılan kaleyi golda

İbâdete yer vermeyen isrâftır diye zamana
Saatlerce haykırırlar bu mudur hizmet vatana
Zevkine tâbi olanlar böyle bir suflî hayatın
Ne bilir ki îmânın, ne bilir kıymetin sanatın

Düşünmez misin ey gâfil, vermez insana bir nimet
Nedir bu idrâke zulmet, nedir aklındaki cinnet
Sporu inkâr eden değilim bir zümreyi zelîl
Hazırım her an isbâta, vardır elimde çok delil

Kurduğun bunca türbünlerden, nice stadyumlardan
Zuhûru harb hâlinde var mı istifâde bunlardan
Ne hastahâne, ne okul, ne fabrika, ne sığınak
Gördün ya akıllı geçinen sen, olsan gerek ahmak

Amma sen diyeceksin ki o para kârdan çıkıyor
Evet o bizden gidiyor, sanma ki döviz geliyor
Gelin, bu vatanı isrâfa sokmaktan vazgeçelim
Spor için yüzmeyi, hem ata binmeyi seçelim

HAKK'A DÂVET 22

İtirâzın vardır mutlak geçmiştir atın zamanı
Bu sporu ilme çevir çalıştır aklı iz'ânı
Çok çalışmaya muhtaçsın sen, sporun şöyle dursun
Dine gericilik dersin, fabrikaları kim kursun

Demek zamanı değil böyle bir isrâfı imâlat
Sarılalım KUR'ÂN'a da olalım sağlam bir halat
İşte o zaman îmânın bak ki ne işler görecek
Bu azminin önünde şu kubbe seninle dönecek

Fabrikayı kuruyorum işte yükselen bacalar
Bunu da diyeceksin, göster onu kuran hocalar
Yine muhtaçsın garba, hem el açtın komünistlere
Bizim dâvâmız budur, boyun eğmemek milletlere

Böyle bir mahrumu îmânın karanlıklarındayız
Işığa çıkmadıkça ne dost, düşman ayıramayız
İşte bu sebebdendir, düştün türlü türlü fitneye
Sence var mıydı güçlük onlar gibi aya gitmeye

Seni tefrikaya düşürüp aslından ayırdılar
İlmi kendine bırakıp, sana da barı açtılar
Hâlâ uyanmayacak mısın fikr-i zelîle karşı
Uyanıp da geçmeyi hiç istemez misin şu arşı

HAKK'A DÂVET 23

Sana kurulan bu tuzaklar, bunca hîlekârlıklar
Bil ki yakîninden geliyor, hem başroldedir onlar
Yaşadığın, duyduğun, okuduğun, her şey karanlık
Bu zulmetin içinde hiç olur mu mânevî varlık

Bir musîbet-i azîme ki sarılmış her bir yanın
Bu dâveti felâha koş, hem bozulmadan al kanın
Dâvâyı hakîkin birdir, o da bu İslâm yolundur
Her ne varsa bundan gayrı, şüphesiz yanlış yolcudur

Böyle zulmetli hayattan tek kurtuluşun çâresi
Şarttır her ehl-i îmânın mutlak KUR'ÂN'a dönmesi
Seni yaratan ALLAH, yaşatan, hep O'dur koruyan
O'dur, senin için bu arzı şu renklere boyuyan

Bu aklı iz'ânı verip O'dur seni konuşturan
Hem ilmiyle vasfeyleyip O'dur göklerde uçuran
Yediğin, içtiğin, gördüğün esrâr-ı hayat O'nun
Tefekkür gerekmez mi acep ne olacaktır sonun

Hangi nimetin sayarsın, ne de inkâra cür'etin
Hakkım değil midir sormak, nedir bu senin zilletin
Her halk ettiği güzeldir, sen isen en mükerremi
Böyle taltif eyledi RABBİM KUR'ÂN'ında âdemi

HAKK'A DÂVET 24

Nerde bu sıfat-ı âdem, nerde o ilmi KUR'ÂN'ın
Bunu tefekkür etmekten mahrum mu oldu vicdânın
Böyle hilkat-ı hayattan görmedin ise bir zarar
Dönmemek için KUR'ÂN'a nedir bu verdiğin karar

O senin için inmiştir, değil hayvanlara hâşâ
Aslâ da gelmemiştir ne bir dağa, ne de bir taşa
Bırakırsan ey insan bu kendi öz malın olanı
Senin dahi uğrar sarpa yolun, dolanı dolanı

Seni yaratan bilirse vermesini sana rızgın
Sana vermez mi nizâmın eylememek için azgın
Sendeki türlü harekât zâtının irâdesinden
Böyle nâkıs aklınla iyi mi bilirsin kendinden

Halk eden O, O'dur veren bu aklı iz'ânı sana
O halde, nedir zâtına sevkeden seni isyâna
Ne büyük bedbahtlıktır karşı gelmek her nizâmına
Hem ne büyük kayıptır saygısızlık din ahkâmına

Değiştirmeye değilsin muktedir ne de ref'ine
Nedendir muhalefetin bu kitâbın tatbîkine
Bak nizâm-ı âleme, var mı kudretin ta'dîline
Ne tasavvuru mümkün, ermek dahi bir hikmetine

HAKK'A DÂVET 25

Sırrına âşinâysan ibretle bak âciz tenine
Bir ilâhî âhize ki akıl ermez antenine
Öyle dürbünü adese ki kimdedir ayıracı
Bu hakîkat-ı ihsana dönmemek ne kadar acı

İbretle seyret ki esrârın, birdir ancak ALLAH'ın
O halde KUR'ÂN'a dönmektedir senin de felâhın
Çünkü seni kıldı muhâtab her emrine muntazır
Tatbiki imkân içinde, sende her nîmeti hazır

Bu esrâr-ı Hakk içindir oldun sen hâmil KUR'ÂN'a
Lâyık mı sen gibi âdeme bu kitâba isyâna
Bu nefsin zulmeti olamaz cehl ile aslâ püryân
Terk edip bu ilmi ihmâli derhal uykudan uyan

Seni kılmıştır bu âleme tasarrufta ALLAH'ın
Bir rehber-i hakîkattir bu tasarrufta kitâbın
Bu ise mi'yârı elinde türlü fennî hünerin
Neden etmezsin tatbik nefsinde bu kitâbın emrin

Sana farz ise her fenni, hem her ilm-i felekiyyât
Tam kemâl-i ahlâk için yok mudur bir emri âyât
Îmân vazîfene dön yazılı nizâm-ı ibâdet
Makbul olursun ancak KUR'ÂN'a eylemekle avdet

HAKK'A DÂVET 26

Nasıl almışsa her nizâmı şu gördüğün mevcûdât
Nizâmı insan için göndermiş KUR'ÂN gibi imdât
Yazık sen gibi âdeme terk edip uymak nefsine
Muvakkat bir âlemi değişmek ebedî zevkine

Hem olsan her devlete sâhib, âkıbet terk etmektir
Aldandığın şu varlığın elbette ki sonu mevttir
O halde ey ehl-i îmân ve ey ehl-i mü'minâtlar
Nedir bu reddi KUR'ÂN, nedir bu fecî ihtilâtlar

Nedir insafsızca cinâyet, bu muâveneti terk
Nedir yaptığınız birbirinize yanlış olan zerk
Böyle hukûkî icraat, böyle bâtılca ifrâzât
Ettikçe devam sende imdâdına gelmez hiçbir zât

Ol tasfiyeyi hâl kıl hem nazarını Hakk katına
O an yetişir imdâdı insan senin âfâtına
Gerçi va'didir Hakk'ın lûtfetmek her türlü nîmetten
El verir kesme ümidin ilâhî va'di rahmetten

Fakat gördükçe sendeki böyle tekfîri isyânı
Kaybettin sanırım kalbindeki cevheri îmânı
Bana çok dehşet veriyor, ürpermemek elde değil
Gel, biraz insâf eyle, bu dâvâmıza sen de eğil

HAKK'A DÂVET 27

Bir cephede döğüşecek, bir siperde kan dökecek
Bu Tevhîd-i Hakk uğruna biziz yine can verecek
Hakîkat böyle iken nedendir bu ayrılışımız
Birleşmek lâzım gelirken söyle ne bu savaşımız

Olmuşuz fırka fırka sanki değilmişiz bir millet
Bu korkunç hâlimizden eşiyor kabrimizi zillet
Ey ümmet-i vâhide hitâb ediyorum ben sana
Dön bu Vahdet-i Hakk'a inan bütün kalbinle bana

Kalbim seninle yanar, senin sürûrunla berâber
Fedâyı cân ettim sana, diyelim ALLAH-U EKBER
O her şeyden büyüktür, hilkati esrârın sâhibi
Bizleri sizler için kılmış zâtına hem nâibi

Gel, kulak ver sen bu sese, dönmek için şu KUR'ÂN'a
Gayri ses elbet hâindir çok felâkettir insana
Fazla yoruldun, üzüldün, rahatlık gerekir sana
Her nîmete lâyıksın sen cidden inanırsan bana

Ne acı, hem ne bedbahtlıktır ihânet etmek sana
Ne fecî âkıbettir, Rabbim nasîb etmesin bana
Sen gibi böyle bir mazluma, zulmü revâ görenler
Bence olsa gerektir ancak ecdâdına sövenler

HAKK'A DÂVET 28

İşte kanayan kalbim, işte sen, işte de KUR'ÂN'ım
Helâl olsun her hakkım, dökülen her damlayı kanım
O halde nereden geliyor bu vahşîce husûmet
Neden hiç düşünmüyorsun birazcık edip nedâmet

Kardeşi kardeşe düşüren hangi eldir acaba
Bu ne garib bir hâldir ki, tanımıyor bile baba
Hangi fâsık eldir ki bu, verdi bu nifâkı bize
Düşürdü her hâneyi İslâm'ı nice yanlış ize

Din emrederken kardeşliği nifâkın yeri nerde
İçelim kardeşlik şerbetini son verip bu derde
Din böyle emrederken nedir bu nifâkın izleri
Demek ki dinsizlerdir düşüren nifâka bizleri

Delîli bu olsa gerekir tanımaz hiç itikat
Hem de erkân-ı İslâm'a elbette eylemez biat
Bütün fikri denâet, fiili mutlak şeytâniyyet
Bîhaber İslâmiyyet'ten hem de fikirsiz milliyyet

Susuz bir ırmak ile hiç sulanır mı bu ülkeler
Akmadıkça ovana sel, boşuna bütün emekler
Fikirsiz bir milliyyet de benzer susuz bir ırmağa
Muktedir değildir aslâ bir gerçek nizâm kurmağa

HAKK'A DÂVET 29

Fikirsiz dediğim milliyyet dinsiz bir zihniyyettir
Bu mahrum zihniyyetten yıkılan yine milliyyettir
O halde dön kardeşim KUR'ÂN'la âmil şahsiyyete
Çıkar yol ancak budur İslâmî bir hâkimiyyete

Şarttır tevbe-i nasûha, sarılmak gerek KUR'ÂN'a
Vâsıl olmak için ALLAH'a başka yol yoktur sana
Bu yoldur götürecek ancak selâmete beşeri
Yolda kalmaz bu yolun âciz olsa da bir neferi

Yoktur bu yolun çukuru, ne de karanlık gidişi
Açılmış tarihî bir yol, caddeyi tıpkı fildişi
Bırak o karanlık yolları, ölçüyü bâtılları
İzle yolumuzu okuyup îmânlı satırları

Bindörtyüz senedir mâzisi, ne parlak devirleri
Ne büyük bedbahtlıktır bu, terk etmek o âmirleri
Ne yazık gerici derler, dedirtirler o bedbahtlar
Onlardı gölgeyi İslâm'da yıllarca barınanlar

Böyle tarihimiz, eser-i atîka her yerimiz
Bu terakkiyi İslâm'a inanmaz gâfillerimiz
Bu zihni bâtılların böyle gâfilce sözlerinden
Anlıyoruz pek çok korktuklarını birliğimizden

HAKK'A DÂVET 30

Bilmek lâzımdır ki, sönmez bu güneş aslâ üfrükle
Ey zâlim; nedir derdin, yıkmaya çalışın tahrikle
Benim şahsiyyetimdir takdim eden seni beşere
Kimdir seni şaşırtıp gerici dedirten bu ere

İrfânımla uyandın o daldığın derin uykudan
Bilmek istersen bunu sor, iyice öğren atandan
İrfânıma hakârettir böyle taklidî sözlerin
Ne kadar alçalmışın ki, kızarmaz dahi yüzlerin

Bir gün gelirse bana va'dettiği o günü Hakk'ın
Erkeksen dur karşımda o günde kaçmayasın sakın
Her türlü cür'etin değil bir merdâne, civânmertlik
Zâlimlere dayanarak konuşmak olamaz mertlik

Mevzûât senin için, yoktur kemiği de dilinin
Görülmezken hesâbı süflîce sen gibi sövenin
Ne tâkibe vardır bir lüzum, ne de sözünde cürüm
Aranmayan bir pazarda yapmaktasınız çok sürüm

Daha ne kadar sürecek bu sinsi oyunlarınız
Bilmem ne zaman biter böyle karanlık yollarınız
Görünen köye istemez derler elbet bir kılavuz
Sonu da uyuzdur derler olursa bir köpek yavuz

HAKK'A DÂVET 31

Bu ne de güzel bir sözdür ki, söyleyen benim atam
Ey kızıl, mason engerek ömrün bulsa gerek hitâm
Delîlimiz KUR'ÂN'dır yok aslâ ikbâl tefrikada
Ne ümit var Rusya'da, ne de bil o Amerika'da

Dostluğu emreder dinimiz, koşmuş elbette bir şart
Kâfire yaklaşırken etmemek üzre mü'mini tart
Eğer böyle yaparsan kesilir ilgin ALLAH ile
Felâhı mü'min için müstesnâ düşünülen hîle

İslâmca siyâset budur, şu Kitâb-ı Mübîn'inde
Kalmamıştır gizli bir yol böyle rehber-i dininde
İslâmî siyâset böyle, vermez dinsizlere tâviz
Aksi bir siyâsetten mü'min olarak âr ederiz

Böyle bir felâhı emre dönmeyişin bilmem neden
Tarihsiz millete aşkın çok hayret veriyor cidden
Ne mâzisi, ne âtisi, hem milliyyeti belirsiz
Aslında fazîlet olmayan hayâsız bir iffetsiz

Dayanmaz nizâmı bir hakka, ne de bir adâlete
Üstelik karşı gelir zuhûru İslâmı saffete
Cem eder sefil beyninde her zümreyi Yahûdiyi
Komünist, siyonist yurdu besler pek çok âdiliyi

HAKK'A DÂVET 32

Maddî hâkimiyyet ile, hem her ilmi felâketle
Saçıyor fesâdın, seyret her hâdiseyi ibretle
Bu mudur sulhu nizâm, düşmana vazîfeyi hizmet
Böyle îmânsız beşere nedir verdiğin bu kıymet

Güneş garbdan doğacaktır buyurmuş vakt-i âhirde
Büyük bir alâmet zuhur edecek vakt-i âhirde
Bir mâna gizlidir ki ibret olsun Müslümanlara
İlmi güneş ise garbın, felâket de masonlarla

Çünkü delîl-i kıyâmet ki böyle zuhûr-u güneş
Îmânsız garbın ilmi olacak her felâkete eş
İnsan öldürmek için hazırlanan bunca atomlar
Beşerin katli için hazırlanan câni planlar

Hep ilmi hünerle oluyor böyle vahşet fermânı
Bu felâkete gidiş ki, alçaltıyor her insanı
Olmasa idi bu ilim bir felâket her beşere
Mutlaka erişirdi beşer bir ahlâkî zafere

Günden güne vermektedir gayrı ahlâkı insana
Demek ki zâhiri ilim hizmet etmiyor îmâna
Böyle îmânsız bir ilim nasıl lâyıktır takdîre
Hizmeti irfân varken ne muhabbettir o hakîre

HAKK'A DÂVET 33

İlm-i irfânın takdîri sâbit hazreti KUR'ÂN'la
Hizmeti insan için mesâisi ancak îmânla
İlimde hedefi selâmet ölçülür îmân ile
Aksi yoldan sona erer çeşitli felâket ile

O halde mahrûm olma îmânlı, ilmî her hedeften
Kurtuluş çâresi budur ayrılma istikâmetten
Ol KUR'ÂN'ına mûtî, sarıl sadâkatle dinine
Garb dize gelecektir bir gün döndüğün gün ilmine

Fakat döndürmüyor köle etmek için kendisine
Sarmış bünyenden seni acımaz mısın hiç hâline
Vur uzanan o menfûr ellere, hem o hâinlere
Çıkart belde-i İslâm'dan hiç yer verme nâmertlere

Toplandı her beşerin hâince zulmeti ülkene
İçten ve dıştan emmektedir yıllarca bu pis kene
Bağla ilâhî zincirle o sihirli ellerini
Kaldır şarkın ufkundan, garbın bu kirli izlerini

Göster vahdetin İslâm'ın, hem cür'etini îmânın
İnlesin rûy-i zemin, titresin semâsı cihânın
Mülhidlere bir cevap, kâfirlere İslâmî hitâb
Hakk'ın sesini duyur ki olmasın sana muhâtab

HAKK'A DÂVET 34

Sök sen her fitneyi zilleti kökünden sıyırarak
Kalksın bu enkâzı habâsat erkekçe dayanarak
Düşsün yeisle toprağa yüzü koyun sürünerek
Terk etsin yurdunu artık bağırlarını döverek

İsteğim budur senden görmek o ecdâdı devleti
Dâimâ mansûr olsun her yerde hep İslâm milleti
Dünya ihtiyarlamıştır genç edemezsiniz aslâ
Bâri tükenmesin ömürler îmânsız bir yasla

Koş İslâm-ı ikbâle ibret alıp da ecdâdından
Vahdet-i İslâm bayrağı dalgalansın bu kal'adan
Bu dünyada senin adın, ancak senin şânın yaşar
Yoktur bu cihâna aslâ senden başka bir müsteşar

O halde gel bu meydâna mâdemki sensin sâhibi
Ol her dertlerine devâ, ol insanlığın tabîbi
Seni bekliyor her ülke, her esâretin mâsumu
Dön îmân vazîfene olmuştur zamanı lüzûmu

Hiç düşünmeden atıl, ne de tereddüde bir mahal
Çünkü va'didir Hakk'ın seninle düzelir her ahvâl
Sendedir sancağı İslâm'ın, düşün kim alır senden
O halde neden kaçarsın, hem söyle korktuğun kimden

HAKK'A DÂVET 35

Sana son ve ilk sözümdür kulak ver sen bu sadâya
Senden gidecek ziyâ yine Avrupa'ya, Asya'ya
O halde gel sözüme rehber-i hakîkat burdadır
Verme zulme artık arka, selâmet ancak nurdadır

Tekfîre bırakma bir yer, eyle İslâmı ihyâ
Dinle anlatayım sana bu din nasıl bir kimyâ
Seni kudretiyle halk etmiş olan Rabbi zü'l-celâl
Sen gibi âlî varlığa kılar mı her şeyi helâl

Elbette tahdit olacaksın, bu senin için elzem
Her yediğin de pâk olsun, o aziz su gibi zemzem
Var mıdır bir kudretin yerine koymağa dişini
Ancak düşünebilirsin takmak sun'î diş işini

Her uzvunda böyledir çok iyi koru bu nizâmı
Gördün mü hiç çalışan sun'î uzuvla bir adamı
Velev ki çalışsın yerini tutar mı o nîmetin
Elbet tutmaz bir sun'î yerini tabii ziynetin

Sun'î bir kalb mi verir, yoksa tabii kalb mi hayat
Ulvî ahlâk yerine lâyık mı almağa süfliyyât
Elbet hayır diyeceksin inkâra yoktur cür'etin
Böylece iyi düşün kıymetini bil her sûretin

HAKK'A DÂVET 36

Nedir bu manzûmeyi hilkat, neredendir bu hikmet
Nasıl tekfîre lâyıktır verilen sayısız nîmet
Hasta olursa bir uzuv düşersin artık telâşa
Vurursun her çâreye baş, kurtaracak gibi, hâşâ

Olursa mevtine emir, ilmin kalır bir seyirci
Boştur endişeyi gayretin dâveti haktır ircî
Sana artık hiç lâyık mıdır, ne sinema, ne de bar
Böyle kemâl-i hikmetten eylemez misin artık âr

Böyle sun'î kalb ile nasıl çalışmazsa bir ceset
Sahte nizâmlarla yürür mü hiç böyle bir cemiyyet
İşte bu KUR'ÂN-I KERÎM benzer hilkat-ı âdeme
Sun'î uzuv gibidir KUR'ÂN'sız her hikmet âleme

Hikmeti bırakıp tatbîk edersen sun'î nizâmlar
Elbet görecek cemiyyet bundan sayısız zararlar
Böyledir nizâmı ALLAH'ın felâh vardır emrinde
Her selâmet ve her kemâlât ancak bu ulvî dinde

O halde bırak da garbı, dön nizâmı asâlete
Başka yol yok ki götürsün zannımca bir selâmete
Garbın ne ilmi, ne hüneri etmesin seni esir
Gayr-i ahlâkî gidiş hep mikrop gibi eder te'sir

HAKK'A DÂVET 37

Her fazîlet sendedir, senden nakletti hem bu ona
Bu fazîleti terk edişindendir kalışın sona
Bir cemiyyet kuvvetini alır tatbîki kânundan
O kânun meşrû olmazsa geçilmez pek çok ziyandan

Çünkü her ferdin hukuku, her hürriyetin nizâmı
İkbâli millet için verilir kânunla tamamı
Kânun yok denilse bir an, ne de bir mes'ûl olacak
Gösterilen suhûletten millet acep ne yapacak

Müşâhede şudur mutlak, herkes nefsine uyacak
O zaman her fakr-u zayıf kavîye mahkûm olacak
Başlar anarşiyi bir hâl, çeşit çeşit tecâvüzler
Huzurdan kalmaz eser, kalmaz yarınından eminler

Irz, mal, can emniyyeti olur endişeyi hakîkat
Seyahatte şekâvetler, şehirde cümleyi sirkat
Emniyyet olur zarûri, herkes sarılır silâha
Gider gizlice ne canlar her şey mâlumdur ALLAH'a

Bu verilen suhûleti bilmez ehl-i îmân fırsat
Her cürmün sâhibi yine olsa gerek ehl-i fesat
Bu cehâletin sebebi mahrum oluştur ilminden
Mânen de böyle her cemiyyet almazsa feyz dininden

HAKK'A DÂVET 38

Bu mânevî cehildir veren cür'eti isti'mâli
Öyle tahrib-i âlet ki yıkar her türlü ikbâli
İşte ehl-i îmân hâli, işte de îmânsızların
Karar sizdedir artık neymiş bu hakkı insanların

Gördük ki, îmânsız bir fert ancak korkuyor kânundan
Kânun sun'î olursa, bu nasıl ayrılır yolundan
Hükm-ü hikmet emri memurdur ıslâhına insanın
Mahrum olan bir cemiyyet merkezidir her isyânın

İşte yükselen bu sesler, bu basîretsiz görüşler
Bu isyândan bir eserdir hele yanlışça gidişler
Âkıbet nâra götürür seni tutarak elinden
Çün her insanın cezâsı kendi cins-i amelinden

Vermedin KUR'ÂN'a kıymet yırtıp perdeyi zilleti
Ettin ardından dâvâcı yazık bu asil milleti
Hizmetin menfî yoldandı düştün o garbın izine
Elbette yürüyeceksin sen de dizine dizine

Alma mazlumun âhını derler çıkar yavaş yavaş
Affedilir mi sandın açtığın bu millete savaş
Milyonlarca ehl-i îmân oluyorken me'yûs her gün
Emin ol ki kuramazsın sen de bu dünyada bir ün

HAKK'A DÂVET 39

O halde dön İslâm'a, hem dön bu ikbâl-i îmâna
Cidden edip istiğfar, hizmet eyle sen de KUR'ÂN'a
Bu misâk-ı evvele dönmeyişindendir zilletin
Bu yanlış yoldandır bitmiyor ıstırabı milletin

Hem acı kendi hâline, hem bu şerefli millete
Dön artık akl-ı selîme ki kavuşsun her nîmete
Asırlarca hizmet eden îmâna hem fazîlete
Lâyık mı zulüm etmek böyle bir îmânlı millete

Söyle ey menfûr insan, nedir kastın âlî hikmete
Çeşit çeşit musîbetler yetmez mi artık ibrete
İrşâdına kâfidir zannımca bunca hâdisâtlar
Ne kadar kararmış ki kalbin bitmiyor ihtilâtlar

Kalbin dönmüştür şehvete, hizmetkârsın hem işrete
Gayri meşrû yol için rehber oluyorsun millete
Ne nefsine, ne nesline, acıman mı milletine
Merkezin olmuş meskenet tapmışsın sen servetine

Yetmiş deve taşır idi hazîne anahtarını
Bu servetle Kârun dahi bulmadı ALLAH katını
Bu gâyesiz servet ile yakîn olunmaz ALLAH'a
Hakk yoluna dönmedikçe ne de erersin felâha

HAKK'A DÂVET 40

Gâyemiz haktır bizim ne varsa gayrısı vesîle
Aç gözünü ey Müslüman hizmet eyle bu nesile
Olmazsan ikbâle âşinâ, mahvolur her âlemin
Hem kesilmez ne nefsinde, ne de neslinde elemin

Eğer istersen kalkmasını ülkenden her elemin
Kurtul garbın zilletinden tutup elinden dedenin
O pâk nesli ecdâdın ki eğer bir kalksa hâkinden
İlk işi bu olacak çevirtmek yüzünü bu garbden

Biz de sana söylüyoruz, kıbleye döndür yüzünü
Emri cihet-i namazın anlamadın mı özünü
Eğer dönmezse yüzün Tevhîd-i Kıble-i KUR'ÂN'a
Başka cihete dönüşün bil ki hep hüsrândır sana

İşte son sözüm budur, dön artık İslâmı îmâna
Ehl-i tevhîdsin sen son ver her tefrikayı kavgana
Bu nasihatı dinle, biat et MEHDİ'ye ihlâsla
Resûlle olursun berâber, şek etmeyesin aslâ.


01.01.1965/Konya

SIRR-I VESÎLE

Cân-ı gönül pâk-i zâttır her zulme sabrı metânetle
Hem âşinâ-i vuslatı hakkım reddi nefsi adâletle

Bir kurbiyyet-i Hakk'ım ki bu belde-i İslâmiyede
Kalbî bir tebessüm kâfîdir her beşeri terbiyede

Çün ezelden muttekîyem zâtımın zâtına hikmetle
Hem öyle bir takvîm-i ahsenim ki halkedildim kemâletle

Bir ilâhî bürhan oldum Dâvet-i Hakk'a cemîan
Tutsa elimi bir âciz erişse gerek ona îmân

Aşk-ı Hakk ile görse zâtımı zâtının rızâsiyle
Vâsılı hidâyet olur her türlü zulm-ü hâliyle

Çün ezelden vesîleyim İrşâd-ı Hakkı rü'yete
Nedâmet çok, fakat ric'at yoktur her türlü dalâlete

Bu bir takdîr-i kaderimdir Mevlâ-i Müteallimden
Vesîle sırrındayım yol gider VEBTEĞÛ'ya elimden

Sıtkı'ya ittibâ câizdir, çün rehber-i sâdıkadır
Hem her ehl-i tevhîd-i irfâna dahi bir vâsıtadır.

13 Eylül 1974/Konya